Ana içeriğe atla

GÜNEŞLİ PAZARTESİLER - LOS LUNES AL SOL

 


Fernando León de Aranoa yönetmeliğinde İspanya’da çekilmiş bir film olan güneşli pazartesiler biraz da belgesel tadında. Kapitalizm olgusunun tavan yaptığı, işsizliğin bol, paranın ucu ucuna yettiği hatta çoğu zaman yetmediği hatta ve hatta abartmak gerekirse paranın bulunamadığı o dönemi konu almış. Bazı kesimler için sanat tablolarından fırlamış, mükemmelliğin soyut resmi olan kapitalist sistemin gösterilenin aksine orta ve alt kesim için adeta korku filmi olan yüzü anlatılmış.

Orta yaşlı adamların derme çatma bir barda çaresizlikleri boğazlarına takılmışken yalandan gülmeleri, yalan muhabbetleri arasında geçen ve gerçeklik kokusunu izlerken buram buram burnumuza tüttüren pazartesi çılgınsızlığı. Çılgınlık demek doğru gelmedi. Oysa evde ekmek bekleyen çocukları olan ve eli ekmek tutması gereken adamlardı çoğu, bomboş geçirdikleri bu zamanlar çılgınlık olmalıydı. İşsizlik o kadar sıradanlaşmıştı ki rutinleri olmuştu artık, asıl çılgınlık iş bulmaktı.

Filmin kasvetli havası ne oyuncuların üzerinden ne de bizim üzerimizden hiç kalkmadı. O baskın duyguyu daha da bastırarak içimize işlemek istemiş olmalı yönetmen.

Jose’nin Ana’yla olan bitmez sıkıntıları, iş bulmuş ama yalnızlıktan başını alamamış stadyum bekçisi Reina, kendi halinde umursamaz bir tavırla barını işleten Rico, onun başına buyruk kızı, hayattan fazla beklentisi olmayan, boşvermişliğin ekstrem noktasını yaşayan ya da öyle hissettirmeyi iyi beceren Santa, filmin sonlarına doğru Amadarın ölümü ve işsizliğe, bu sisteme inat vazgeçmeyen paulino arasındaki döngü…

Herkesin kendi derdinde olduğu ama dinlemeyi unutmadıkları sevecen insanlar aslında. Çoğu insan gibi çoğu toplum gibi kapitalizmin kurbanı olmuşlar sadece. Önce işten atılmışlar sonrası zaten hüsran.

Tüm bu kasvetlerin arasında hiç mi güzel bir şey yok derseniz var elbette birbirlerini yoldaş edinmiş insanlar var. Yeri geldiğinde gülmeyi beceren insanlar, bunca çaresizliğin arasında şarkı söylemeyi becerebilen insanlar. Birbirlerinin dertlerini dert edinen insanlar.

Bunlar size de tanıdık geldi mi? Bana çok tanıdık geldi. Kendimi filmin parçası gibi hissettim o kadar hayattan ki yaşananlar o kadar benzer ki olaylar insanın yakınlık hissetmemesi, hüzünlenmemesi mümkün değil.

Yorumlar