Ana içeriğe atla

İNSİDE JOB (2008 KRİZİ)



2008 krizinin yapıtlarından biri olan bu belgeselin yönetmeni Charles Ferguson’dur. Belgesel İzlanda’nın doğası ve ekonomisini anlatarak başlıyor. İzlanda’da bankalar birbirlerini balon gibi şişirmişler ve hisse fiyatları dokuz ev fiyatları ikiye katlamıştı. Milyonlarca borçlanma ortaya çıkmıştı. 2008 sonlarında bankaların tüm sistemi çökmüştü. İşsizlik üç ay gibi kısa bir sürede üç katına çıkmıştı. Amerika’da da durum farklı değildi. Belgesel şu şekilde devam eder:

BURAYA NASIL GELDİK?

Büyük buhrandan sonra piyasalarda devlet ipleri eline almıştı ve 40 yıl boyunca en ufak bir kriz yaşanmadı. 1982’de yönetim tasarruf ve kredi yönetimlerini serbestleştirdi ve yatırım bankaları halka açık hale geldi. 10 yıl sonra çoğu tasarruf ve kredi yönetim kurumu batmıştı, vergi mükelleflerine çok büyük bir ödeme yüklenmişti ve milyonlarca insanın tasarrufları heba olmuştu. Bir sonraki çöküş 2001’de gerçekleşmişti ve 5 trilyon kaybedilmişti, sermaye piyasasını düzenlemek için kurulan SPK( sermaye piyasası kurumu) hiçbir şey yapmadı. 2002 yılında 10 yatırım bankasına para cezası uygulanmıştı ve yönetimi değiştireceklerine söz vermişlerdi. Bankalar birçok yasadışı eylem gerçekleştiriyordu ve bu sayede milyon dolarlar kazanıyorlardı. Bankalara uygulanan cezai işlemler sadece cüzi miktardaki para cezalarıydı. Durum oldukça karmaşıklaşmıştı. Öyle karmaşık bir sistem kurulmuştu ki bence kimse ne olduğunu ve neyin içinde olduğunu farkında değildi. Amaç sadece müşteri toplamaktı. Finans sektörü oldukça güçlenmişti ve büyük bir zincir kurmuşlardı. Bu zincirin içinde beş yatırım bankası (Goldman Sachs, Morgan Stanley, Lehman Brothers, Merrill Lynch, Bear Stearns), iki finans devi şirket (Citigroup, JP Morgan), üç menkul kıymet sigorta şirketi (AIG, MBIA, AMBAC) ve üç derecelendirme şirketi (Moody's, Standart & Poor's, Fitch). Mali menkulleşme besin zinciri olarak adlandırılan bu yapı her ne kadar kendi içinde karmaşık bir sisteme sahip olsa da görünürde basit bir yapı gibi duruyordu. Krediler üzerine kurulu bu sistem eskiden olduğu gibi kredi alan kişilerin bu krediyi ödeyip ödeyemeyeceğine bakmıyordu. Çünkü eskiden kredi aldığınızda para krediyi size veren bankaya gidiyordu fakat menkul kıymetleşme sistemiyle krediyi veren kuruluş borcu yatırım bankasına satıyordu ve yatırım bankası da binlerce ipoteği ve diğer tüm kredileri alıp karmaşık bir türev aracı olan CDO’ya dönüştürüp daha sonra bunları yatırımcılara satıyordu. Ev sahipleri taksitlerini ödediklerinde para bankaya değil dünyanın dört bir yanındaki yatırımcılara gidiyordu. Yatırım bankaları derecelendirme kuruluşlarına bu CDO’ları değerlendirmeleri için para ödüyordu ve çoğu AAA derecesi alıyordu. Bu sistem patlamak üzere olan bir bombaydı. Kredi verenlerin tek amacı daha çok borçlandırma olmuştu yani kredi alanın ödeme yapıp yapamayacağını umursamıyordu daha yüksek riskli krediler vermeye başlamışlardı. Yatırım bankalarının da umurunda değildi ne kadar çok CDO o kadar çok para demekti. Derecelendirme kuruluşları zaten paralarını yatırım bankalarından alıyordu. Yani bu demek oluyor ki BBB olsa bile AAA geçiyordu. Yasal kısıtlama yoktu, kimsenin başı derde girmezdi. 2000 ve 2003 tarihleri arasında her yıl verilen ev kredileri 4 katına çıktı. Birçok düşük gelirliye kredi çıkmıştı ve bu durum kimsenin umurunda değildi kısacası herkes kazanç peşindeydi. Aslında bilinçli olarak düşük gelirlilere kredi veriyorlardı çünkü faizleri çok daha fazlaydı.

BALON

Milyarlarca dolar menkul kıymetleşme zincirine ekleniyordu. Herkes ev alabildiği için kendini şanslı hissediyor ve sürekli ipotekli ev kredisi alıyordu. Ev fiyatları oldukça yükselmişti tarihin en büyük finans balonu haline gelmişti. Zincirin her bir parçası bu sistemden milyonlar götürmüştü. Sermaye piyasası kurulu hiçbir büyük soruşturma yapmamıştı. 28 Nisan 2004’te sermaye piyasası kurumu yatırım bankalarının borç öz sermaye oranlarının sınırlarını kaldırdı. Borçlanma ekstrem seviyelerdeydi insanlara tek ev almak yetmiyordu üçer dörder ev alıyorlardı. Yatırım bankaları her şeyi bırakıp eğlence peşine düşmüşlerdi tek dertleri kendileri olmuştu. İşe yaramaz tahviller çıkardılar ve bunları satmaya başladılar bundan kazançları ödenmediğinde olacaktı yani tamamen bilinçli bir oyundu.

KRİZ

IMF’nin önlem almak için uyarıları, FBI’ın balon olmuş sahte hisse senetleri hakkında bildirileri, ekonomistlerin makaleleri hükümet tarafından göz ardı edilmişti. 2007 yılının sonlarında birçok uyarı yapılmasına karşın ciddiye alınmadığı için balon çöküşe geçmişti. Yatırımcılar artık bankalardan CDO’ları satın almıyordu. Hacizler başlamış ve bankalar batışa geçmişti. Lehman Brothers ile başlayan bu çöküşün devamı çorap söküğü gibi gelmişti. Bunca olaya rağmen hala kredi notları güvenli yatırım olarak kayda geçiyordu. Herkes durumun farkındaydı fakat zincirden paylarını almışlardı. Hükümet şirketlerin batışından sonra kurtarma paketi düzenledi. AIG şirketine yüklü miktarda ödeme yaptı.  Bu durum vergi mükelleflerine patladı. AIG başta Goldman Sacs olmak üzere şirketlere parayı dağıttı. Bu sırada evleri hacze uğrayanlar, işlerini ve tasarruflarını kaybedenler için hiçbir şey yapılmadı. Durgunluk hızla tüm dünyada yayılıyordu. GM iflas eşiğine gelmişti. Çin’de 10 milyondan fazla işçi işini kaybetmişti.

SORUMLULUK

Kendi şirketlerini yok edip dünyayı krize sokan o şirketler enkazdan sağ salim kurtulmuşlardı. Şirketler iflas ettiğinde aklanan paralar kendilerine kaldı. En iyi üniversitelerin ekonomi başkanları para karşılığında bu sistem hakkında olumlu yorum yapmışlardı ve asla durumun vahimliği ile ilgili yorum yapmadılar. Sorumluluk mu demiştik? Sorumluluk vergi mükelleflerine, düşük gelirlilere, emek işçilerine kalmıştı.

ŞU AN NEREDEYİZ?

2008 sonrası dönemde Barack Obama suçu Wall Street’e atmış, denetim eksikliğinden kaynaklandığını söylemişti ve ekonomide reform yapılması gerektiğinin üstünü vurgulamıştı. Obama dediğini yapmamıştı reform adına çok az şey yapılmıştı. Obama’nın suçlu bulduğu sistemi öven ve içinde olan kim varsa hükümetin içine sokulmuştu. Bunu bizzat Obama yapmıştı. 2009’da işsizlik en yüksek seviyeye ulaşmıştı.

“ Amerikan finans sistemi onlarca yıl boyunca güvenli ve dengeliydi ama sonra bir şeyler değişti. Finans ekonomisi topluma sırtını döndü, politik sistemi kirletti ve dünya ekonomisini krize sürükledi. Büyük bir bedel ödeyerek bir felaketten döndük ve iyileşme yolundayız. Krize sebep olan insanlar ve kurumlar hala yerindeler ve bunun değişmesi gerek. Bize onlara ihtiyacımız olduğunu ve yaptıkları işin anlayamayacağımız kadar karmaşık olduğunu, bir daha olmayacağını söyleyecekler. Reforma karşı koymak için milyarlar harcayacaklar. Kolay olmayacak. Ama bazı şeyler uğruna savaşmaya değer.” Sözleriyle belgesel sona eriyor.

Aşırı bilgi yüklü, aşırı gerçekçi olan bu belgesel için fazla yorum yapmak kanaatimce doğru olmaz. Gerek sayısal verileri gerek röportajları ile kriz hakkında bilgiyle dolup taşıyoruz.

Yorumlar